Güzel kahveler, güzel çörekler ve iyi ilişkiler: Legends & Lattes

Can Güçlü

Legends & Lattes, riskli olabilecek bir fikrin, büyük bir tutkuyla ve içtenlikle yazıldığında nasıl müthiş bir yapıta dönüşebileceğinin çok canlı bir örneği.

İncelememe kahvehane damından düşer gibi başladım, bağışlayın. Çok sık yapmadığım bir şey yapıyor ve yakın zamanda okumadığım bir kitaba kısa sayılmayacak bir süre sonra dönüp inceleme yazıyorum. Bunun birkaç nedeni var, ama en önemlisi, şu sıralar Legends & Lattes’in yeni çıkan öncül romanı Bookshops & Bonedust’ı okuyor olmam.

Legends & Lattes’i bu yılın başlarında okumuş, çok beğenmiş, ancak o günlerin hayhuyu içinde inceleyememiştim. Dolayısıyla bu metin, elbette yeni okunmuş bir kitapta olabileceği ölçüde canlı olmayabilir. Öte yandan, geçtiğimiz ay çıkan Bookshops & Bonedust’ın da heyecanıyla, yeni bir bakışla kısa bir inceleme yazmakta herhalde sakınca yoktur.

Her iki kitabın yazarı Travis Baldree, aslında bir seslendirme sanatçısı. Seslendirdiği yüzlerce, hatta sanırım binlerce sesli kitaba piyasada ulaşmak olanaklı. Dolayısıyla pek çok türden kitabı yakından tanıyan bir yazardan söz ediyoruz. Legends & Lattes de türleri harmanlayan, üstelik niş sayılabilecek bir alt tür için oldukça yaygın başarı yakalayan bir kitap, türü tam olarak ‘cozy fantasy’, ya da ‘iç ısıtıcı fantastik roman’ olarak geçiyor çünkü. Anladığım kadarıyla henüz Türkçeye çevrilmiş değil, ama çok uzak olmayan bir gelecekte çevrileceğinden pek kuşkum yok.

Basit sayılabilecek, hatta türün yabancılarına -örneğin bana- biraz uçuk gelebilecek bir çerçeve içinde gelişiyor Legends & Lattes. Fantastik bir evrende geçiyor. Ana karakterimiz Viv adında dişi bir Ork. İrikıyım bir paralı asker, ancak yaşadığı birtakım şeyler sonucunda kılıcını duvara asıp bu işleri bırakmaya karar veriyor. Onun yerine tutkularını kovalayacak, kendisine yabancı bir kasabaya taşınacak ve bir kahve dükkanı açacak. Sorun şu: Bu kasabada kimse kahvenin ne olduğunu bilmiyor, kahvehane ya da kahve dükkanı gibi şeyleri de yok.

Fantastik yazına pek az hakim olan benim gibi okurlara bile tanıdık gelecek biçimde bir savaş sahnesiyle açılan roman, kısa süre içinde Viv’in yeni evine taşınmasının, eski bir ahıra yerleşip orayı bir kahve dükkanına çevirme öyküsüne dönüşüyor. Baldree’nin çok içten, erişilebilir ve sevimli bir dili var. Çam yarması gibi bir dişi Ork’un her neredense öğrenip pek sevdiği kahveyi bu yeni kasabaya taşıyıp ekmek kapısı haline getirme yolculuğunu soluksuz okutuyor.

Kitap boyunca önce dükkanın kuruluşunu, ardından Viv’in uzaklardan getirttiği kahve yapma makinelerinin -ki çoğunun üçüncü dalga filtre kahve makinelerini anımsattığını söylesem herhalde yanılmış olmam- dükkana varışını ve ilk kahvelerin yapılışını, kahveyi tanımayan kasabalıların önce ilgisiz, ardından önyargılı tavırlarını okuyoruz. Denebilir ki Viv, kitabın başından sonuna dek esnaflığı keşfediyor, ustalaşıyor ve biz de okur olarak bundan müthiş bir keyif duyuyoruz. Az çeşitle başlayan kahveler dallanıp budaklanıyor, müşteriler dükkanla ve kahveyle duygusal bir bağ kuruyor, örneğin kahve içmek istemeyenler yiyecek bir şeyler satın alabilmek istiyor ve öykünün ilerleyişi, dükkanın gelişimiyle hemen hemen birebir örtüşegeliyor.

Dükkanın, Viv’in ve dolayısıyla arkadaşlarının öyküsü elbette böyle tek boyutlu değil. Türlü karakterlerle tanışıyoruz, örneğin dükkanda -ki dükkanın adı da tahmin edilebileceği üzere Legends & Lattes- Viv’e yardım eden Tandri, marangoz Cal, devasa kedigil Amity… Tümü keyifle okunan karakterler. Benim gözdemse farevari bir canlı olan Thimble. Dükkan açıldıktan sonra kahve içmeye gelen ve bu içeceği çok seven Thimble pek az konuşuyor, ama çok iyi bir fırıncı. Kahveyle takas etmek için kurabiye yapıp getiriyor, derken, Viv, Thimble’ı da işe alıyor ve biz sayfalarca Thimble’ın yaptığı leziz çörekleri, kurabiyeleri okuyoruz. Bana kalırsa bunlar her türlü okura çok keyifli bir deneyim yaşatmak için yeterli, ancak bir de yeme-içme üzerine okumaktan mutluluk duyan biriyseniz size özel olarak hitap etmemesi için hiçbir neden yok. Hatta öyle ki, kitaptan esinlenilerek hazırlanan tarifler ve bu tarifleri yapıp afiyetle yiyip içen bir topluluk da bulunuyor.

Ana karakterin kahve tutkusuyla başlayan öykü, yolları kesişen sevimli bir grup canlının ve ardından bir kasabanın Legends & Lattes’i sahiplenişiyle sürüyor. Elbette öykünün işleyişi için belirli gizem öğeleri, Viv’in karanlık geçmişinden getirdiği sorunlar var ve bunlar dükkanı tehdit ediyor. Tüm bunlar sayesinde kitabı büyük bir coşkuyla okuyup bitirivermek işten değil. Ancak kitap hiçbir aşamada bir gerilim kitabına dönüşmüyor. Kitap, özü bakımından, başından sonuna dek tutkuyu, dostluğu, sevgiyi ve lezzeti merkeze alıyor. Bazılarımızın gereksinim duyduğu da işte tam bu zaten.

Legends & Lattes; güzel kahveler, güzel çörekler ve iyi ilişkiler üzerine kurulu, iç ısıtıcı bir roman olarak ilk sayfadan son sayfaya dek insanı sarıp sarmalamayı başarıyor.

Okumalı mısınız?

Eğer kahveden, lezzetli çöreklerden, dostluk ve dayanışma duygularından, sevimli karakterlerden, en önemlisi bunlara odaklanan yapıtlardan hoşlanıyorsanız ve fantastik yazınla en ufak bir uzlaşma alanınız varsa Legends & Lattes’i okumalısınız. Benzer içtenlik, iştah açıcılık, tutku ve beceriyle yazılan yapıtların çoğalmasını dilerim, insanı okuma yazma bildiği için sevindiren türde yapıtlar bunlar çünkü.

Blog at WordPress.com.

Altı Üstü Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et