2022’de Okuduğum En İyi Üç Kitap

Can Güçlü

2022 okuma performansım açısından çok iyi bir yıl değildi. Biraz dert yanmama izin verirseniz, zaten pek iyi bir yıl da değildi bence, bilmiyorum herkes aynı düşüncede mi… Bu listede de bu yıl okuduğum en iyi üç kitaptan, biraz da dostluğunuza sığınarak içimi dökmek yoluyla söz edeceğim.

Yılın ilk yarısı hem okuduğum kitap sayısı bakımından, hem de okuduklarımla kurduğum bağ bakımından oldukça sönük ve tatsızdı. Goodreads’e bakıyorum, yılın ilk beş yıldızını şubat sonunda vermişim, Joseph Finder’ın bir kitabına. İlk aylarda kurgu ve kurgudışı olmak üzere bazı çok kallavi kitapları da çok hoşnutsuz biçimde yarıda bıraktım, bunun da hem harcadığım zaman bakımından, hem de istekliliğim bakımından beni aşağı çektiğini söyleyebilirim.

Öte yandan özellikle son aylar okuduklarım açısından daha mutlu geçti, bunca söylendiğim denli kötü bir yıl da olmadı bu nedenle. Çok beğendiğim kitaplar okudum. Örneğin:  

Ülker Abla – Seray Şahiner

Ülker Abla, benim için yılın kitabı. İç parçalayıcı sayılabilecek bir öyküyü, okuru büyüleyici biçimde içine çeken bir dille anlatmış Seray Şahiner. Sivridilli, doğal, gerçekçi ve çok eğlenceli bir kitap. Derinliği ve özelliği de buradan ileri geliyor. Sevgili Şule Tüzül geçtiğimiz aylarda Ülker Abla’yı incelemişti, incelemeyi onun yazmış olmasının nedeni zaten kitabı benden daha iyi anlatabilecek olmasıydı, o yüzden meraklısını o incelemeye alabiliriz.

Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok – Erich Maria Remarque

Altı Üstü Kitap Podcast’in dinleyicileri, pek de sıkı bir klasik okuru olmadığımı biliyor. Hala okumadığım büyük klasikler var, ve eğer ‘klasik’ türü belirli bir çerçevede belirli türde bir yazına işaret ediyorsa, bu türün büyük bir düşkünü değilim. Ancak, Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok, okuduğum kitaplar arasında ‘klasik’ olarak adlandırılmayı en çok hak eden yapıt. Etkileyici bir kitap olduğunu biliyordum, ama kitap beni dümdüz etti. Remarque’ın muhteşem, dikkatinizi çekerim, muhteşem bir dili var. Yani bir bütün olarak kitabın yazınsal ve sanatsal değerinin ötesinde, kitabın teker teker bazı kesitlerinin, bazı tümcelerinin vuruculuğu ve hiç zorlanmadan yazılmışa benzemeleri beni çok etkiledi. Hem tarihsel ve toplumsal değer taşıyıp hem bu denli yoğun bir sanatsal ışıltıyı üstlenmek hiç kolay şey değil. Gerçek anlamıyla bir savaş romanı, gerçek anlamıyla bir yazınsal başyapıt, gerçek anlamıyla bir klasik Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok.

Desert Star – Michael Connelly

Desert Star, Michael Connelly’nin Harry Bosch dizisinin 24. kitabı. Dolayısıyla böyle bir listeye alınınca sanki biraz havada kalıyor gibi gözükebilir. Oysa buraya almamın özel bir nedeni var, gerçekten de bu yıl okuduğum en iyi kitaplardan biri. Bosch dizisi, Connelly’nin diğer kitapları gibi, soruşturma odaklı suç romanları, yani prosedürel polisiyeler. Desert Star, olasılıkla Connelly’nin yazdığı en iyi Bosch kitabı değil, ama burada benim kişisel görüşüm, kişisel görüşümü oluşturmada da seri okuru olmak kavramı devreye giriyor. Çünkü Connelly, hemen hemen her yıl birer adet yazdığı Bosch kitaplarının son birkaçında görmek istediklerimi pek vermemiş, Bosch artık çok yaşlandığı için ona odaklanmamış, dizinin ağırlığını diğer bir karakterinin, Renee Ballard’ın üstüne yıkmıştı. Geçen yılki kitabı da beğenmiş, ama Bosch’un sönük kaldığını düşünmüştüm. Connelly işte bu kitapta sahneyi Bosch’a bırakıyor, hem ilgi çekici cinayet dosyalarını, hem de bir karakter olarak Bosch’un yaşamında geldiği noktayı merkeze alıyor. Eğer suç romanları ilginizi çekiyorsa Connelly’yi kaçırmanızı hiç önermem. Dilerseniz Desert Star’dan başlayın, ama bana kalırsa başa dönüp Bosch kitaplarını sırasıyla okuyun. Yeter ki okuyun.

Blog at WordPress.com.

Altı Üstü Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et