İlkin Şilan
The Disaster Tourist, bir noktada hepimizin bir parçası olduğumuz ilginç bir turizm fenomenine yeni bir bakış açısı sunuyor.
Kitap, ana karakterimiz Yona’nın çalıştığı turizm firmasında yaşadığı cinsel taciz vakasından sonra hem bir tatil hem de bir iş gezisi olarak Muir Adası’na gönderilmesini konu alıyor. Yona’nın çalıştığı turizm firması ise herhangi bir turizm firması değil, bu firma büyük felaketler geçirmiş bölgelere özel tur programları planlıyor. Yona’nın tabiri ile bu turlar; yakın çevremizde yaşanan felaketlerin kaldırabileceğimizden daha korkutucu algılanması sebebiyle uzakta yaşanan ama doğası gereği bize tanıdık gelen felaketleri ziyaret ederek sıradan hayatlarından uzaklaşmaya ve “perspektif kazanmaya” çalışan insanlara hitap ediyor.
Yona’nın Muir Adası’na gitmesi ve firmasının buraya tur düzenlemeyi bırakıp bırakmayacağına karar vermesi gerekiyor. Tur boyunca birçok felaket alanını ziyaret eden Yona bazı yerleri yeterince etkileyici bulmadığına karar veriyor. Yoksulluğu ve soykırım simülasyonlarını gördükten sonra lüks otelinde güzel bir uyku çekiyor. Dönüş yolculuğunda ise hikâyenin hızı artıyor. Grubundan yanlışlıkla ayrılan Yona kendini bir şekilde yeniden oteline atıyor ancak dönüş uçağını kaçırıyor. Bu noktada ise adanın başka bir yüzü ile karşılaşıyor.
Adada gördüğü birçok şeyin kurmaca olduğunu, birçok insanın oyuncu olduğunu fark eden Yona adanın yeni bir felaket planladığını fark ediyor. Adada yıllar önce birkaç felaket olmuş ancak bu felaketlerin gelen turistlere özel yeniden şekillendirilmesi gerekmiş. Şimdi ise eski felaketlerin yetmediğine karar verilmiş. Çünkü adanın neredeyse tüm geliri bu turizmden sağlanıyor ve herkes felaket turizmi bittiği anda adanın da gelir kaynağının kesileceğinin farkında. Yona’nın da dahil olduğu bu planın kapsamı ise hikâye ilerledikçe ortaya çıkıyor. Birçok insanın ölmesi ile sonuçlanacak bu planda Yona çok uzun süre bir sorumluluk hissetmekten kaçıyor. Kendisini belki de sadece işini yaptığına inandırıyor. Ve bunun bedelini de kitabın sonunda ödemekten kaçamıyor.
Kitap ile ilgili tüm eleştirilerim aslında ana karakter Yona çerçevesinde şekillendi. Yona’nın cinsel taciz hikayesi ve bu yaşadığına karşı aldığı uzak tavır daha sonradan planlanan felakete dair tavırlarıyla paralellik gösteriyor. Buradan okurun Yona’nın kişisel ve küresel felaketleri algılayış biçimi ile ilgili bir çıkarım yapması bekleniyorsa da bunun fazla yüzeysel kaldığını söylemeden geçemeyeceğim. Buradaki kör göze parmak paralellik beni açıkçası rahatsız etti. Daha iyi bir örnekleme yapılabilirdi gibi hissettim. Bunun dışında Yona’nın bir karakter olarak yeterli derinliğe sahip olmaması, kitabın çoğu zaman olay örgüsü üzerinden gelişmesi ve Yona’nın sadece aşk konu olduğunda gösterdiği kişiliği bana bu kitapta anlatılmak istenenler özelinde yetersiz geldi.
Pek çok kişi Pompeii’yi ziyaret etti, Çernobil’de fotoğraf çektiren insanları gördük, bazılarımız soykırım kamplarının turlarına katıldık. Bu nedenle bu kitap birçok okura kendini sorgulatacaktır. Üzerinden zaman geçmiş felaketlerden duyduğumuz garip tatmin duygusu üzerine düşünmeliyiz hepimiz.
Bu garip tatmin duygusu üzerine düşünürken, felaketlerin kapitalist düzen içerisinde üzerinden para kazanılan kaynaklara çevrilmesi konusunu ele almayı da unutmamalıyız.
Felaket turizminin yakın zamanda biteceğini düşünmüyorum. Hatta bu sosyal sorumluluk turizmi olarak şekil değiştiriyor ve zaman zaman ahlaki olarak çok daha sıkıntılı bir yere bile gidebiliyor. Ancak biz bu sistem içerisindeki tutumuzu değiştirebiliriz, en azından farkına vararak bu yolculuğa başlayabiliriz.
Okumalı mısınız?
Ana karaktere karşı duyduğum garip hislere rağmen bu kitabın ilginç bir deneyim olduğunu söylemem gerek. Bu nedenle kitabı okunması gereken kitaplar listesine alacağım. Kısa ama hızlı bir okuma deneyimi sunan The Disaster Tourist, herkese kendini biraz sorgulatacaktır.