Türk suç yazını için doğru yöne büyük bir adım: Kavgaz: Çantacı

Can Güçlü

Kavgaz: Çantacı (April Yayıncılık, 2022), son haftalarda beni en çok heyecanlandıran kitap olabilir. Algan Sezgintüredi ve Mesut Demirbilek sosyal medyadan takip ettiğim ve çalışmalarını ilgiyle izlediğim iki yazar; Demirbilek’in Onur Akhan’la birlikte kaleme aldığı Cinayet Sohbetleri (Doğan Kitap, 2014) de birkaç yıl önce okuduğumda o yılın en beğendiğim kitaplarından biri olmuştu. Durum böyleyken bildiğim ve sevdiğim iki kişinin zaten çok aydınlık sayılamayacak Türk suç yazını dünyasına yeni, parlak bir yapıt kazandırması düşüncesi oldukça heyecan vericiydi, bu nedenle Kavgaz: Çantacı’yı çıktığını öğrendikten hemen sonra edinip okudum.

Önce adını koyalım: Kavgaz bir soruşturma romanı. Buna Batı suç yazınında ‘procedural’ diyorlar; yani soruşturma sürecinin romanı, gibi. Bu, suç yazınının alt türlerinden biri, Altı Üstü Kitap okurlarının adını sıklıkla duyduğu Michael Connelly bu türde yapıtlar -belki de en iyilerini- veriyor. Bir soruşturma romanı yazmak için polisin ya da adliyenin iç işleyişini iyice bilmek, gerçekçi olan ya da okura gerçekçi gelecek bir soruşturma süreci kurgulamak gerekiyor; bir de aslında oldukça sıkıcı ve bunaltıcı sayılabilecek resmi süreçlerden bir gerilim öyküsü çıkartmak.

Mesut Demirbilek’in emekli bir cinayet dedektifi olması, Kavgaz: Çantacı’nın yerleştiği bu alt türde özgün bir yer edinmesini sağlamış. Çünkü kitap, Türk suç romanlarının sıklıkla düştüğü ölümcül bazı tuzaklara düşmüyor. Öncelikle Türkiye’de Batı’da olduğu ölçüde açık olmayan, hakkında bilgi edinmenin ve hele de iç işleyişini öğrenmenin görece güç olduğu Emniyet örgütlenmesinin yazımı, benim şimdiye dek bir Türk romanında okuduğum en derli toplu, en doğal yazım olmuş. Dolayısıyla Kavgaz, polisin işleyişini öykülerken ya yapmacık bir özgüvene ya da bilgisizlikten kaynaklanan bir çekingenliğe düşen başka birtakım suç romanlarının okuru huzursuz eden havasını taşımıyor. Bu, kendi başına değerli.

Yazarların verdiği söyleşilerden anlıyoruz ki kitap neredeyse tümüyle Algan Sezgintüredi’nin kaleminden çıkmış. Sezgintüredi’nin dili doğal, canayakın ve akıcı; 22 yaşında, yolun henüz başında bir polisin serüvenini anlatmak için oldukça uygun bir dil. Öykünün düşmemeyi başardığı tuzakların önemli bölümüne dil ve yazımda da düşülmemiş, ‘burası belki daha iyi yazılabilirmiş’ dediğim iki-üç yer olduysa da ‘burası iyi yazılamamış’ dediğim hiçbir nokta olduğunu anımsamıyorum.

Kitabın ana karakteri Mutlu Kavgaz, 22 yaşında, akademiden yeni mezun bir Cinayet Bürosu polisi. Mutlu Kavgaz’ın Mesut Demirbilek üzerine kurulu bir karakter olduğunu yazarlar gizlemiyor, karakterin inandırıcı ve sevimli bir karakter olması için gereken emeği verdikten sonra daha da geliştirip derinleştirmek için de aceleci davranmamışlar. Karakterin, öykünün önüne geçmesinin istenmediğini ve gelişiminin sonraki kitaplara bırakıldığını anlıyorum.

Bu kitap içinde Kavgaz’ı doyurucu biçimde tanıdığımızı söyleyebilirim, ancak geliştirilmeye açık bir karakter, hakkında öğreneceğimiz çok şey, tanışacağımız çok yönü var ve olmalı. Eğer sonraki kitaplarda Kavgaz’ı daha iyi tanıyıp daha çok sevmezsek devam kitaplarının ilk kitap ölçüsünde keyifli olmaması riski var. Zaten Sezgintüredi ve Demirbilek’in uzun bir seri olarak tasarladığı Kavgaz’ın ilk kitabı hem bize Mutlu Kavgaz’ı tanıtmaya, hem de Mutlu Kavgaz’a Cinayet Bürosunu tanıtmaya yönelik bir görev üstlenmişe benziyor. Serinin bundan sonra ne ölçüde biyografik bir nitelik taşıyacağını, ne ölçüde özgünleşeceği konusunda meraklıyım, okur olarak alışkanlıklarım dolayısıyla biyografik öz için yaratıcı nitelikten ödün verilmemesini elbette yeğlerim.

Yan karakterlerle ilgili aynı oranda karışık duygular içinde değilim: Yan karakterler çok iyi. Birbirleriyle etkileşimleri de, Mutlu’yla diyalogları ve kurguda kapladıkları yer de çok iyi tasarlanmış ve yazılmış. Kitabın parladığı alanlardan biri yan karakterler.

Kitapta birden çok olay ve soruşturma görsek de, kitaba adını da veren bir soruşturma aslan payını alıyor. Kıyıya vuran kesik bir elle başlayan ve bu elin bir de kolu olmalı düşüncesine dayanan soruşturma dallanıp budaklanıyor. Soruşturma sırasında yapılan adli tıp işlemlerine bir ölçüde, görevli polislerin akıl yürütmelerine ve dosya üzerinde çalışmalarına büyük oranda tanık oluyoruz. Gerek bu asıl soruşturma, gerekse kitapta sözü edilen bazı başka olay ve konular, Cinayet Sohbetleri’ni okuyanlara çok tanıdık gelecek. Gerçi bazı ayrıntılar dışında olayların genel akışı Demirbilek’in yaşantısıyla ve Cinayet Sohbetleri’nde sözü edilenlerle ne ölçüde koşut, ne ölçüde ayrışıyor bunu ayrımsamam güç, çünkü Cinayet Sohbetleri’ni okuyalı uzun zaman oldu ve kitap birtakım ayrıntılar dışında belleğimde taze değil. Kavgaz’da yerleşik bir tanıdıklık duygusu buldum, ancak özgün bir kitap okumadığım izlenimine de kapılmadım.

Gizem öğesinin özellikle çarpıcı ve sarsıcı olduğunu söyleyemem. Genelde soruşturma romanlarında böyle olmaz zaten, örneğin bir Auguste Dupin öyküsünde ya da bir Hercule Poirot romanında olduğu gibi dedektiflerin konuyu bütünüyle kavrayıp bir anda okuyucunun önüne serdiğini görmeyiz. Konu çözülene dek, her şeyin değilse de pek çok şeyin polislerce konuşulduğuna, araştırıldığına, bazı olasılıkların sınandığına tanık oluruz, dolayısıyla gizem öğesi yavaş ve yöntemli biçimde çözümlenir. Bu kitapta da böyle. Bu durum geleneksel polisiye okurlarını belki bir ölçüde rahatsız edebilir, beni hiç etmedi.

Eksikliğini çektiğim iki şey; çatışma ve şiddet öğeleri. Gerçi kitapta çatışma ve ölüm var, polislik mesleğinin şiddete ve dehşete ne ölçüde açık olduğunu gösteren olaylar da okuyoruz, dolayısıyla Türk suç romanının -istemeye istemeye- alıştığım yumuşaklığı yok burada. Ancak benim gibi silaha ve çatışma sahnelerine vurgun bir okursanız beklentilerinizi düşürmenizde yarar var, çünkü çatışma sahneleri kısa tutulmuş, geri planda kalmış ve öyküde çok önemli bir yer de tutmuyor. Ama bunun benim kişisel beklentilerime ilişkin bir sorun olduğunu, öykünün zorladığı çatışma sahnelerinden kaçınılmış olmadığını, dolayısıyla bu konuda yazarları eleştirmekten çekindiğimi de belirtmeliyim.

Son bir nokta olarak kitabın bir dönem kitabı olarak niteliğine değinmek gerek, çünkü öykü 1987’de geçiyor. Bu tabii öncelikle soruşturmanın gidişini etkiliyor; akıllı telefonlar yok, bilgisayar taramaları yok, soruşturmaya yardımcı yapay zeka yok… Bu boyutlarıyla oldukça doğal bir dünya yaratılmış, 1987’de geçen bir öykü okuduğunuzdan ne bir kuşku duyuyorsunuz, ne de kafanıza yatmayan bir şey oluyor.

Buna karşın dünya kurma noktasında bazı sorunlarım var; gerek kitabın tanıtımında, gerekse ilk sayfalarda söz edilen siyasi ve toplumsal olaylar kurguda neredeyse hiç rol oynamıyor. Dönemin siyasi atmosferine ufak dokundurmalar dışında tanık olmuyoruz. Bunda Mutlu Kavgaz’ın -belki Mesut Demirbilek’in- sağ-sol olaylarına pek karışmamasının, siyasete bulaşmayıp işine odaklanmasının da etkisi var kuşkusuz. Ancak kitabın tanıtımından toplumsal yönü daha ağır basan bir suç romanı okuyacağım duygusuna kapılmıştım, bu açıdan kitap benim için doyurucu olmadı (gerçi, eğer seri yazarların dilediği ölçüde uzun ömürlü olursa ve günümüze yaklaşırsa Emniyet’te daha üst rütbelere ulaşmış bir Mutlu Kavgaz’ın son 15-20 yılın siyasi çalkantıları içindeki maceralarını okumak olasılığı oldukça heyecan uyandırıcı).

Türk suç yazını konusunda çok eksik olduğumu, okuduğum kitaplardan çoğunlukla hoşnut kalmadığımı her olanakta dillendiriyorum. Okuduklarım arasında beni tümüyle doyuran, ‘işte bu!’ diyeceğim bir kitaba henüz denk gelmedim, arayışım sürüyor. Buna karşın Kavgaz: Çantacı, ait olduğu alt tür içinde, bir soruşturma romanı olarak, şimdiye dek okuduğum en iyi Türk romanı. Aradığım başyapıt olduğunu söyleyemem, ama bu başyapıtı öyle uzun süredir arıyorum ve bu arayışıma öyle yoğun bir duygusal yük bindirdim ki, bir gün gerçekten bulup okusam artık şişip kabarmış beklentilerim dolayısıyla yine beğenmeyeceğim büyük olasılıkla. Böyleyken Kavgaz: Çantacı’yı kişisel okur gözlüğümden Türk suç yazını açısından doğru yöne atılmış büyük bir adım olarak görüyorum.

Okumalı mısınız?

Eğer suç yazınına düşkünseniz, evet. Benim okuduğuma en sevindiğim Türk polisiyelerinden biri oldu Kavgaz: Çantacı, bir soruşturma romanı olarak da en iyisi. Sezgintüredi ve Demirbilek sevimli ve ilgi çekici bir karakterle akıcı ve okumaya değer bir roman ortaya koymuş. Gözden kaçırmamakta yarar var.

Blog at WordPress.com.