Can Güçlü
Güçlü bir dille yazılmış iyi öyküler okumak istediğimizde, içinde yitip gidebileceğimiz büyülü dünyalar aradığımızda ya da yaşamlarımıza ilişkin en ağır gerçekleri irdelemek için gözlerimizi kurguya çevirdiğimizde baktığımız ilk yer kitaplar olabilir, bence bunun iyisi de budur. Ama iyi öykülerin, güçlü anlatıların yalnızca kitaplarda bulunduğunu düşünmek de çok aldatıcı olur. Altı Üstü Kitap’ta bugün sarsıcı öyküleri ve ilgi çekici anlatımlarıyla kütüphane raflarından fırlasa şaşırmayacağımız video oyunlarına yer veriyoruz. Video oyunlarının öykü anlatıcılığı için çok uygun bir ortam sunduğuna ve bizim bugün burada söz ettiğimiz çok az sayıda oyunun bu konuya yalnızca küçük bir giriş anlamına geldiğine dikkat çekmek isteriz, üzerinde konuşmaya değer daha sayısız oyun öyküsü var.

The Last of Us
Naughty Dog, 2013 ve 2020
The Last of Us: Part I ve II, benim video oyunlarında gördüğüm en büyüleyici öyküyü anlatıyor. Bir kıyamet sonrası öyküsü bu; bir mantar hastalığının uygarlığı silip süpürdüğü bir gelecekte, hastalığa karşı gizemli biçimde bağışıklık geliştirmiş Ellie adında zeki -ve ukala- bir kız çocuğuyla Joel adında orta yaşlı bir adamın yolculuğunu oynuyoruz. Öykünün gelişimi bakımından her iki oyunda da büyük ters köşelerin; oyuncuyu dehşete düşürecek dönemeçlerin olduğunu söylemek güç, The Last of Us’la ilgili büyüleyici olan, aslında ağır ve üzücü bir öyküyü muhteşem bir akıcılık içinde, etten kemikten karakterlerden, gelişmiş ve iyi uygulanmış öykü tekniklerinden yararlanarak anlatabilmesi. Seveni olduğu gibi hiç sevmeyeni de bol oyunlar bunlar, özellikle de ikincisi, ama eğer bir biçimde sizi yakaladıysa olasılıkla öyle ya da böyle öykünün sonunu görmek isteyeceksiniz ve ekranınızın başından kalbinizde bir gedikle ayrılacaksınız.
The Last of Us’ta gördüğümüz mantar hastalığı cordyceps’in çok benzer bir biçimde The Girl with All the Gifts’te (Tüm Sırların Sahibi Kız adıyla Pegasus, 2016) yer aldığını, üstelik bu kitabın da oldukça ilgi çekici olduğunu belirtmek gerekiyor. Ha, bir de, The Last of Us’ın bir dizi uyarlamasıyla yakında karşımıza çıkacağını da söylemeden geçmemeli.

Horizon Zero Dawn
Guerilla Games, 2017
Horizon da The Last of Us gibi bir Sony markası aslında, PlayStation konsoluna özel olarak üretilen oyunlardan biri. Ama son yıllarda Sony’nin daha çok oyuncuya ulaşmak için bu oyunları başka düzlemlere taşıdığını görüyoruz, Horizon da bundan ilk yararlananlardan oldu. Horizon’ın öyküsünün belirleyici özelliği, oyunun dünyasıyla ilgili en temel gerçekleri, hiç de kısa olmayan oyun süresi boyunca aşamalı olarak ortaya çıkarmamız. Neredeyse tüm canlıların yerini robotların aldığı, günümüz dünyasının en gelişmiş şehirlerinin tarihsel birer yapıta dönüştüğü geniş bir dünyada akılda kalıcı, hüzünlü ve heyecanlı bir öykü anlatıyor Horizon.

Red Dead Redemption II
Rockstar Games, 2018
Red Dead Redemption öyle ünlü bir oyun dizisi ki, burada en temel bilgileri yazıya dökmek insana bir tuhaf geliyor. Daha da ünlü GTA dizisinin yapımcılarının elinden çıkmış bir western oyunu Red Dead Redemption II, ilkinin 2010’da piyasaya sürülmesinden sekiz yıl sonra, 2018’de oyuncuyla buluştu. İkinci oyunun öyküsü, aslında bir öncül. İlk oyunun öyküsünden 12 yıl önce, 1899’un Amerikasında başlıyor. Arthur Morgan adında bir haydudu oynuyoruz ve oyunun başlarında bu karakterle ilgili neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Benim şimdiye dek bir oyunda gördüğüm en iyi tasarlanmış açık dünya içinde çarpıcı bir özgürlükle at koşturuyoruz. Başlarda oyuncunun bu açık dünyayı deneyimlemesi için herhangi bir araç gibi gözüken Arthur Morgan, oyunun öyküsü ilerledikçe derinlikli, geçmişi ve geleceğiyle oyuncuyu ilgilendiren bir karakter olup çıkıyor. Red Dead Redemption II, gerek ana karakteriyle, gerek dünyası ve gerek anlattığı öyküyle kesinlikle kütüphane rafından fırlamış bir oyun.

Max Payne
Remedy Entertainment, 2001
Max Payne’in, özellikle de ilk oyunun, ne ölçüde raftan fırlamış bir oyun olduğunu Dennis Lehane’in A Drink Before the War’unu okuduktan sonra anladım. Baştan aşağı bir kara roman Max Payne, oyuna adını da veren, varsıl ve şeytani kötülere karşı tek başına savaşan depresif ve alaycı ana karakteri 1930’ların kara romanlarından Lehane’in yapıtlarına dek geniş bir kültürün artçısı. Oyun boyunca -ve hatta arkasından gelen iki oyunda da- bize eşlik eden -ve çok iyi yazılmış- monologlar, hem oyun hem de karakter olarak Max Payne’i ayrı bir yere koyuyor. Bu listedeki en eski oyun olduğu için oynamak diğerleri ölçüsünde eğlenceli olmayabilir, ama üzülmeye gerek yok, ilk iki oyun günümüz oyuncusu için yeniden yapılıyor; yazımın niteliği aynı kaldığı sürece yeni oyunlarda da aynı ruhu bulmamız işten değil.