İçimizdeki uzaylıların hikayesi: Earthlings

İlkin Şilan

Earthlings, adından çok söz ettiren yazar Sayaka Murata’nın son kitabı. Kendi ağzından yazılan bu kitap Natsuki adlı bir kızın çok ilginç ve yer yer oldukça travmatik hayatını anlatıyor. Natsuki’nin ailesine, arkadaşlarına ve topluma ayak uydurmak ve kendi gerçeğini yaşamak arasında kalışını okumak kolay değil, o nedenle bu kitabın kolay sindirilir bir kitap olduğunu söyleyemeyeceğim. Ancak kitap bittiğinde tamamen etkisinde kaldığımı ve bu kitabın uzun süre benimle kalacağını da inkar edemem.

Natsuki’nin çocukluğundan başlıyor hikaye. Çekirdek ailesi açısından pek şanslı değil ancak kuzeni Yuu ile aralarında çok özel bir ilişki var. Her yaz aile büyüklerinin dağ başındaki evinde buluşan kocaman ailesinde sanki sadece Yuu anlıyor Natsuki’yi. Yuu kendisinin bir uzaylı olduğuna inanıyor ve kendisini ülkesine götürecek aracı bekliyor. Natsuki ise ona da büyülü güçler sunan ve onunla konuşan bir oyuncağa sahip. İkisinin bu farklılıkları onları birbirine daha çok bağlıyor ve ikisi kendi aralarında küçük bir törenle evleniyor. Birbirlerine bir söz veriyorlar: Ne olursa olsun hayatta kalacaklar.

Ancak onlar için bir dönüm noktası olacak bir olay sonrasında bir daha görüşmemek üzere şehirlerine dönüyorlar. Yuu’nun başına neler geldiğini detaylarıyla öğrenemese de Natsuki’nin hayatını gözlemliyor okur. Ne yazık ki Natsuki’yi çok iyi bir kader beklemiyor. Herkesin çok yakışıklı bulduğu genç bir hocanın tacizlerine maruz kalıyor. Bu olayı anlatırken kendi vücudunu terk ettiğine ve kendi vücudunun bazı parçalarını kaybettiğine dair hislerini anlatıyor. Kitabın okuması belki de en zor bulduğum kısmı Natsuki’nin bir çocuk/genç olarak bu tacizleri anlamlandırma çabasıydı. Ailesi tabi ki kendisine inanmıyor. Korumasız kalan küçük bir kızın durumu anlaşılır kılmak için kendine yabancılaşması ve doğaüstü hikayelerle algılayamadığı şeyleri doldurmaya çalışması o kadar kalp kırıcıydı ki okurken gözlerimin dolduğunu hissettim.

Natsuki bir türlü anlayamıyor yetişkinleri. Kendisine yanlış ve anlaşılmaz gelen birçok şeyin nasıl tüm toplumca bu kadar kolay kabul edildiğini ve göz ardı edildiğini kavrayamıyor. Öyle ki kendisinin de bir uzaylı olduğuna, toplumun bir “fabrika” olduğuna ve sadece kendi yararıyla sürdürülebilirliğine hizmet ettiğine inanmaya başlıyor. Hayatını fabrikanın bakışlarından kurtaracak çözümler aramaya başlıyor. Zaten vücudunun (tacizine uğradığı insan tarafından yok edildiğine inandığı) bazı kısımlarının kaybına zar zor alışan Natsuki ruhunu da kaptırmamaya kararlı. Ancak bazen çok zorlandığında, fabrikanın kendisini de asimile etmesini dilerken buluyor kendini.

Daha sonra Natsuki’nin yetişkinlik evresinde onu evli görüyoruz. Kendisi gibi bu fabrikanın bakışlarından kurtulmak isteyen bir erkekle mantık evliliği yapıyorlar. İkisinin de tek istediği ailelerinden ve onların baskısından kurtulmak. Birbirlerine hiç dokunmasalar da inanılmaz bir uyum içerisinden yaşıyorlar ve kitabın ilerleyen noktalarda hikayedeki birçok çiftten çok daha birbirine bağlı ve derin bir sevgi içinde olduklarını hissediyorsunuz. Natsuki’nin yıllarca gitmediği dağ evi hakkında anlattıkları eşini o kadar etkiliyor ki buraya beraber seyahat etmeye karar veriyorlar. Natsuki, Yuu’nun da orada olduğunu öğreniyor.

Ancak bu noktada okur tahmin ettiği aşk öyküsünü bulamıyor çünkü bu hikaye hiçbir noktada romantik bir aşkın sınır tanımazlığıyla ilgili değil. Tamamen bir kendini arayış öyküsü Earthlings. Yuu’nun anılarında kalan uzaylı öykülerinin Natsuki ve eşiyle birlikte yeniden hatırlatılması üzerine Yuu’nun başta hissettiği rahatsızlık yavaş yavaş bir keşfe dönüşüyor. Artık Yuu da bu uzaylılara katılıyor ve en sonunda fabrikadan uzak bir yaşam sürmek adına ellerinden geleni yapmaya karar veriyorlar.

Ben Yuu ve Natsuki arasındaki aşkın yeniden keşfedileceğini biraz da tedirginlik içinde beklerken hikaye hiç beklemediğim bir noktaya gitti. Ve kesinlikle hiç tahmin edemediğim bir şekilde bitti. Karakterlerimiz kendilerini de buldular, bazı kuralları kelimenin tam anlamıyla çiğneyerek kendi gerçekliklerine sahip çıkmanın bir yolunu da buldular. Bu kitap bittikten sonra belki de ilk defa sonrasında ne olmuştur acaba diye sormadım. Hatta açıkçası bilmek istemiyorum. Çünkü bu karakterlerin herhangi birinin yaşananlardan sonra toplum tarafından cezalandırılmamış olması imkansız. Yine de içimde bir yerde bu karakterlere duyduğum sempatiden dolayı onların başına gelecek herhangi bir şeyi okumak istemediğime eminim.

Yazar birçok noktada ensest, yamyamlık, seks gibi konularda toplumun kurallarını karakterlerine özellikle çiğneterek okuru oldukça rahatsız bir konuma sokuyor. Ancak bu karakterlerden uzaklaşmamıza da hiçbir zaman izin vermiyor. Bu karakterlerin gözünden toplumun kurallarının insanı çiğnediği noktalara dikkat çekerek buradaki ikiyüzlülüğü göstermekten de asla geri durmuyor. Toplumun uzaylı gibi hissettirdiği bu insanları yargılamaya hakkı var mı? Belki de bu asıl soru. Peki ortak değerleri, tabuları veya anlayışları olmayan bir insanlık da kontrolü kaybedip dürtülerini kontrol edemediği bir noktaya gitmeye mi başlar?

Okumalı mısınız?

Eğer iyi bir moddaysanız ve psikolojiniz biraz zorlu konulara girmeye hazırsa, evet kesinlikle! Ancak cinsel taciz gibi konularda hassasiyeti olan insanlar için bir uyarı koymak isterim. Kitap oldukça hassas noktalara dokunmaktan kaçınmıyor ve okuru oldukça rahatsız hissettirebiliyor.

Blog at WordPress.com.