Uğultulu Tepeler’in gotik kız kardeşi: Meksika Gotiği

İlkin Şilan

Meksika Gotiği, uzun zamandır okumayı beklediğim kitapmış, resmen elimden bırakamadım ve bir günde bitirdim. Uğultulu Tepeler’in o özlediğim havasını yeniden hissetme imkanı buldum. Kitabın karanlık dünyasına tamamen kapıldım. Ana karakterin yaşadığı duygusal yolculuğu da onunla birlikte yaşadım. Burada Silvia Moreno – Garcia’nın kalemi ve Mustafa Güdük’ün özenli çevirisinin de etkisi büyük.

Kitap uçarı, sosyetik ve biraz da bencil ana karakterimizin, yeni evlenen kuzeninin endişe verici mektupları üzerine Doruk Mevki’ne yolculuğu ile başlıyor. Yaşadığı garip deneyimlerden ve korkularından bahseden kuzenine yardım etmeye çalışırken kendini hiç tahmin etmediği bir karanlığın içinde bulun Noemi, evde hem düşmanlar hem de dostlar ediniyor. Evin ve ev halkının lideri olan Howard Amca’nın saf ve özel ırk argümanlarının ilk günden rahatsız ettiği Noemi, bunun ne kadar köklü bir geleneğe hizmet ettiğini çok sonradan anlıyor ki anladığında da artık çok geç oluyor.

Noemi’nin korunaklı ve ayrıcalıklı konumundan çıkıp kendisi ve sevdiklerinin hayatı için atıldığı maceranın satır aralarında ise karanlık temalar mevcut. Kadınların aile yapısındaki ve toplumdaki yeri, Damızlık Kızın Öyküsü’nü andırırcasına sadece işlevsel Meksika Gotiği’nde. Noemi ise bunu kabullenmemekte ve kendi kaderini kendi eline almakta oldukça ısrarlı. Evlenmek ve “ait olmak” onu çok korkutuyor çünkü bu aidiyetle gelecek kayıpların ağırlığını hem kendi hayatında hem de Doruk Mevki’nde açıkça görüyor. Onu koruyacak, kollayacak beyaz atlı prensi yok, hatta hikayede onun beyaz atlı prensi olması gereken kişiyi de kanatları altına almak ve kurtarmak zorunda kalıyor. Aşkı da buluyor, ancak ondan bulmasını istedikleri yollardan ve sebeplerden ötürü değil.

Kitabın beni etkileyen bir diğer özelliği ise karakterlerin sempatik olup olmamasından bağımsız olarak hepsinin gerçek olmasıydı. Gerçek arzular, korkular ve kaygılar okudum Meksika Gotiği’nde. En sevmediğim karakterin bile mental dünyasına bir pencere sunabilmiş yazar. Günün sonunda karakteri sevemeseniz hatta nefret de etseniz size “Al bu kötü bir insan bu nedenle kötü bir karakter!” diyen kitapları solda sıfır bırakacak kadar iç dünyalarını anlamış ayrılıyorsunuz okuduğunuz metinden.

Kitapla ilgili tek eleştirim kitabın başlarda oldukça yavaş ilerlemesi. Yaratılan merak ve gizem ögeleri okurun devam etmesine yardımcı olsa da en başlarda bebek adımları ile ilerleyen hikaye beni zaman zaman zorlamadı diyemem. Başında çok yavaş ilerlediği için sonunda da fazla hızlı ilerlemek zorunda kalıyor sanki hikaye. Aslında daha önce keşfedilse daha derinlikli işlenebilecek konular (mesela Agnes’in kaderi) biraz hızlı geçiştirilmiş gibi geldi ki bu beni üzdü. Çünkü Agnes’in hikayede oynadığı kilit rol bence romanın tamamında anlatılmak istenenler özelinde çok önemliydi.

Okumalı mısınız?

Kesinlikle. Özellikle uzun zamandır sürükleyici bir şeyler okumamıştım diyorsanız bu kitap tam size göre!

Blog at WordPress.com.

Altı Üstü Kitap sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et