İnsana göktaşı gibi çarpan bir kitap: Kurtuluş Projesi

Can Güçlü

Project Hail Mary (Ballantine Books, 2021 ve Kurtuluş Projesi olarak İthaki, 2021) insana göktaşı gibi çarpıyor.

2021’in en iyi kitabı mı bilmem, ama benim 2021’de okuduğum en iyi üç kitaptan biri. Zaten ben bu yazıyı yazdığım sırada Goodreads Choice Awards’da bilimkurgu dalında verilen ödülü çok taze kapmıştı.

Yazarı Andy Weir, sonradan filmi de yapılan Marslı’nın yazarı. Marslı’yı okumamıştım ama izlemiştim, filmin tonuyla Andy Weir’ın yazma tonunda genel bir uyuşma olduğu sürece Weir’ın kitaplarından keyif alacağımı da kestiriyordum. Bu yüzden Project Hail Mary çıktığından beri okumak için heyecanlıysam da bu denli keyif alacağımı öngörmemiştim.

Kitabı okumaya başladığımda öyküye ilişkin kitabın ilk sayfasında yazanların ötesinde hiçbir bilgim yoktu, ki bunun da okuma deneyimimi ciddi biçimde geliştirdiğini düşünüyorum. Bu nedenle bu incelemede kitabın öyküsüne, kurgusuna, karakterlere hiç değinmeyeceğim, ne denli az şey bilerek başlarsanız o denli çarpıcı bir deneyim olacağına inanıyorum çünkü.

Hatta yazının sonunda yapacağım çağrıyı şimdi yapayım: Bu yazıyı kapatın, gidin kitabı okumaya başlayın. Kitap bittikten sonra düşüncelerimi merak ederseniz bu yazıya dönersiniz. İnanın gücenmem. İnanın bana teşekkür edeceksiniz.

Kitabın başlangıç noktasını kabaca şöyle özetleyebiliriz: Ana karakterimiz bir astronot. Uzun süren bir komadan uyanıyor. Nerede olduğunu bilmiyor, neden orada olduğunu bilmiyor, her şeyi aşamalı olarak, yavaş yavaş anımsıyor. Biz de o anımsadıkça onu bulunduğu noktaya götüren şeyin ne olduğunu anlıyoruz. Görüyoruz ki bütün dünyayı tehlikeye sokan ve güneş sistemimizdeki bütün yaşamı tehdit eden bir şey var ve insanlığın tek umudu da işte bu nerede olduğunu bile anımsayamayan adamcağız.

Buradan sonra yer yer geriye dönerek, yer yer zaman atlamalarıyla hem ana kişimizi bulunduğu yere götürenin ne olduğunu, hem de bu büyük tehlikeye karşı elinden ne geleceğini yavaş yavaş öğreniyoruz.

Beklentinizi orantısız biçimde yükseltmek istemem, ama benim okuduklarım içinde dünyaya yönelik tehlikenin ölçeğinin Project Hail Mary’deki denli büyük olduğu bir kitap daha yok. Çok ciddi bir tehlikeye karşı verilen savaşımı Project Hail Mary’de Andy Weir’ın yaptığı denli ilgi çekici, okuru kesintisiz olarak sarmalayacak biçimde eğlenceli anlatan bir kitap da yok.

Weir, kitabın başından sonuna dek okuru kitabın başına mıhlayan soru işaretleri oluşturuyor ve bu soru işaretlerini oldukça hareketli bir kurgu içinde yanıtlıyor. Elbette öykü bir sorulama-yanıtlama dengesi içinde ilerlemiyor, ilk sayfadan son sayfaya dek gürül gürül çağlıyor, akıyor. Bazen yavaşladığını düşünseniz bile bir anda yeniden hız kazanıyor. Eğer kitap sizi bir noktada yakaladıysa ki yakalayacağını sanıyorum, son sayfanın son noktasına dek kitabı kalbiniz ağzınızda, kendinizi büsbütün öyküye vererek okumanız işten değil. Bu öyle değerli bir yazınsal başarı ki.

Burada kitabı Türkçeye kazandıran Emre Aygün’e teşekkür etmeliyiz. Ben kitabı özgün dilinde okuduğum için Aygün’ün çevirisini kitabı bitirdikten sonra kısaca inceleyebildim, Weir’ın renkli ve canlı dilini Türkçeye başarıyla aktarmış, hareketli ve kitabın tonunu yansıtan bir çeviri ortaya koymuş.

Benim gibi bilimkurgu türüne temelden uzak biri için yukarıda saydıklarımın tümü aslında göz korkutucu olabilirdi. Bilimkurgu klasiklerini de, çağdaş örneklerini de doğru düzgün okumuş değilim, üstüne bir de pozitif bilimlerden neredeyse hiç anlamıyorum. Giriş düzeyinde bile biyoloji, fizik ve astronomi bilgisinden yoksunum, bu dersleri kılpayı geçerek liseden mezun oldum.

Böyleyken kitabın bütününe Fransız kalsam ne kitaba kızabilir, ne Andy Weir’a darılabilirdim. Oysa öyle olmadı. Weir’ın doludizgin biçeminin ve çok özgün dokuda bir kurguyu büyüleyici bir öyküyle bütünleştirebilme başarısının yanına bir de çok karmaşık olabilecek bilimsel noktaları her düzeyde okur için ilgi çekici kılabilme becerisini eklemeliyiz bu yüzden. Elbette bu konulara bir ölçüde egemen olsaydım herhalde kitaptan daha çok keyif alırdım, ama bu biçimiyle de kitabın sunduğu deneyimden eksik kaldığım duygusunda değilim. Yani hem bilime hem de bilimkurguya yabancılığım beni bu kitaptan uzaklaştırabilecekken, öyle düşünüyor ve duyumsuyorum ki bu kitap beni hem bilime hem bilimkurguya bir ölçüde yaklaştırdı.

Kitabın geniş bir tür olarak bilimkurgu içinde nerede durduğunu, benim düşündüğüm denli devasa bir başarı olup olmadığını elbette sıkı bilimkurgu okurları benden daha iyi saptar, bu konuyu onlara bırakıyorum. Weir’ın yarattığı özgün astrobiyolojik öğelerin günümüz bilimi açısından ne denli uçuk, ne denli heyecan verici olduğunu tartışmak da daha çok bilim okurlarına düşüyor.

Türe yabancılığım bağışlanacak olursa ve yorumlarım hadsizlik sayılmazsa, kitabın bir bilimkurgu yapıtı olmanın hakkını enikonu verdiğini düşünüyorum. Kitabın benim için bunca değerli olması, okuduğum en iyi bilimkurgu yapıtı olmasından ileri gelmiyor, okuduğum en iyi kitaplardan biri olmasından ileri geliyor.

Project Hail Mary, tam bu nedenle iyi yazının insanı yaşamla doldurduğunu kanıtlayan kitaplardan biri oldu benim için. Kitabı okumanız için bunca dil dökmem bundan, istiyorum ki tam da bu duyguyu paylaşalım sizinle.

Okumalı mısınız?

Okumalısınız. Evet.

Blog at WordPress.com.