100 Yılın 10 Kitabı

Cumhuriyetimiz 100 yaşında! Kutlu olsun!

Altı Üstü Kitap ekibi olarak, Cumhuriyet’in yüzüncü yılı için özel bir seçki hazırladık. Karşınızda, 100 Yılın 10 Kitabı!

Özgün bir seçki olarak tanımlayabiliriz bu listeyi. Yüz yılımızın her onyılı için, o onyılda yayınlanmış birer kitap seçtik.

Bu kitapların hem etkili ve ilgi gören kitaplar olmasını, hem bugün güncelliğini korumasını, hem de tarihimizin belirli dönemeçleriyle ilintili olmasını, yani Türkiye’nin yaşantısıyla, toplumuyla ve tarihiyle bağlantılı olmasını istedik.

Kitapların bazıları çıktığı dönemde büyük ilgi görmüştü, bazıları ancak yazarının ölümünden sonra geniş topluluklara ulaşmıştı. Elbette bazı onyılların kitaplarını seçmek oldukça güç oldu. Bazı onyılların özellikle toplumcu romanlar bağlamında daha üretken geçtiğini söyleyebiliriz. Ya da denebilir ki bazı onyıllar için çok önemli kitaplar arasında bir rekabet vardı. Örneğin 1950’ler özellikle toplumsal damarı baskın Türk klasiklerinin yayınlandığı bir onyıl. İnce Memed’le Bereketli Topraklar Üzerinde’yi anabiliriz.

100 Yılın 10 Kitabı, saydığımız nedenler başta olmak üzere türlü açılardan bizi zorlayan, ama hazırlamaktan büyük keyif ve heyecan duyduğumuz, Türk yazınının varsıllığıyla bir kez daha gururlanmamızı sağlayan bir seçki oldu.

Biliyoruz ki bu seçkiyi ekip olarak değil, hepimiz kendi başımıza hazırlasak ortaya başka bir liste çıkardı. Eminiz herkesin geçtiğimiz yüzyıldan kendisine kalan kitapları da farklı. Bu, Altı Üstü Kitap’ın seçkisi.

Nice yüzyıllara!

1920’ler

Çalıkuşu
Reşat Nuri Güntekin

Çalıkuşu’nun yazınsal tarihimizde belirleyici ve etkili bir kitap olmasının nedeni, tabii yalnızca Mustafa Kemal tarafından Büyük Taarruz’dan önce cephede okunması değil. Anadolu aydınlanmasının, kadının toplumdaki yerinin ve koca bir ülkenin yaşayışının, coğrafyasının türlü kesitleri ve türlü karakterleriyle çarpıcı bir biçimde resmedilmesi ve daha o yıllardan Anadolu’ya gönül verenlerin yanından ayırmadığı bir kitap olagelmesi Çalıkuşu’nu hem anıt bir kitap yapıyor, hem de bugün hala güncel kılıyor.

1930’lar

Yaban
Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Yakup Kadri yalnız bir edebiyatçı olarak değil, bir düşüncü, bir diplomat olarak da Cumhuriyet’in tarihiyle yakından ilintili bir yazar. Hemen hemen tüm kitapları bugün hala ilgi görüyor, anıları tarihe hala ışık tutuyor. Ancak Cumhuriyet yazını dendiğinde, Türk Devrimi’nin ürettiği yazının öncülleri düşünüldüğünde çoğu kişinin aklına bir anda Yaban’ın gelivermesi de boşuna değil. Yaban bir toplumun, varlık savaşı veren bir coğrafyanın en yırtıcı, en temel gerçeklerini yazınsal nitelikten bir an ödün vermeden yansıtan bir roman. Hem toplumsal bir söz söylemeyi, hem de çok iyi bir roman olmayı başarması dolayısıyla Yaban’ın yeri bizde ayrı.

1940’lar

Huzur
Ahmet Hamdi Tanpınar

70 yıl önce yazılmış olmasına rağmen, o zaman da, şimdi de, 70 yıl sonra da, aşka dair, Türkiye’ye dair, İstanbul’a dair, Türk mûsikîsine dair, doğu batı sorunsalına dair, insana ve yaşama dair çok şey söyleyen ve söyleyecek olan bir başyapıt diyebiliriz Huzur için. Bu kitabı okuduktan sonra İstanbul’a tekrar ve tekrar âşık olabilirsiniz. Türkiye’ye dair umutsuzsanız, küsmüşseniz bu ülkeye, Türkiye’yle tekrar barışacaksınız, çünkü gerçek Türkiye’yi, unuttuğumuz ve unutturulan Türkiye’yi anlatıyor Huzur. Ahmet Hamdi Tanpınar Türkçeyi en iyi kullanan yazarlarımızdan biri. Bu nedenle Huzur okurunu bir dil şölenine davet ediyor. Romanın adı Huzur, ama biz roman boyunca huzursuzluk hissi duyuyoruz. İnsan denen varlığın bitmek tükenmeyen bilmeyen huzursuzluğunu okuyoruz. Yüzyılın tartışmasız en iyi romanlarından biri.

1950’ler

İnce Memed
Yaşar Kemal

İnce Memed yalnız Çukurova’nın romanı değil. Doğanın, Anadolu insanının, gerçekleşen bir devrimin toplumla kurduğu ve kuramadığı ilişkilerin, iyi ve kötünün, yasal olanın ve yasadışı olanın romanı. Bir destan. Yaşar Kemal’in yıllar içinde gitgide büyüleyicileşecek olan dilinin kapsamlı biçimde gözlemlendiği bir roman. Bir bölgenin değil, aslında bütün bir ülkenin, bir tarihin ve bir geleceğin romanı. Türk Devrimi’nin başardıklarının ve başaramadıklarının, adaletin ve adaletsizliğin, sömürünün ve direnişin, avucumuzdaki birikimin ve elimizden kaçıp gidenlerin romanı. Hangi çağda, hangi şehirde, hangi ülkede yaşıyor olursak olalım bir dil ve bir tarihle birleşen herkesin romanı, bizim romanımız. Türkiye’nin tek bir romanı olsaydı bu belki de İnce Memed olurdu.

1960’lar

Kurtuluş Savaşı Destanı
Nâzım Hikmet

Türkiye’yi ve Kurtuluş Savaşı’nı düşündüğümüzde, hatta Mustafa Kemal üzerine kafa yorduğumuzda aklımızda şimşek gibi çakıveren alıntılar, imgeler, duygular var. Bunların önemli bölümünün kaynağı işte burası: Nazım’ın Kurtuluş Savaşı Destanı, ya da ‘Kuvayı Milliye’. Bu kitap hem Nazım’ın bir şair olarak gücünü, hem Türk yazınının gücünü ve derinliğini, hem de Türk Devrimi’nin tarihsel değerini okurun gözleri önünde kanlı canlı yeniden yaratıyor. Hem tarihsel, hem toplumsal, tümünden önemlisi hem de yazınsal niteliği çok yüksek bir başyapıt. Tek başına Cumhuriyet yazınının ve bir tarihsel birikim olarak Cumhuriyet’in ağırlığını sırtlayıp geleceğe taşımaya aday bir destan.

1970’ler

Yenişehir’de Bir Öğle Vakti
Sevgi Soysal

Yenişehir’de Bir Öğle Vakti, Ankara’da yaşanan bir anın ve bu anın içindeki bir grup insanın hikayesini merkeze alan, dönemiyle yakından ilintili oldukça etkileyici bir roman. Sevgi Soysal’ın bir kavak ağacı metaforu çevresinde kurguladığı toplum eleştirisi ve insan ilişkilerine dair, romanın karakterleri çerçevesinde kurguladığı manzaralar kısacık bir anı çok yönlü ve zengin bir esere dönüştürüyor. Bir solukta okunan ve her okunuşunda başka bir yönünü okura sunan bu kitap çağdaş Türk yazınının en etkili yapıtlarından biri olmayı sürdürüyor.

1980’ler

Cevdet Bey ve Oğulları
Orhan Pamuk

Cevdet Bey ve Oğulları, Orhan Pamuk’un başyapıtlarından biri. İstanbullu üç kuşak bir ailenin yetmiş yıllık serüvenini okuyoruz. Abdülhamit döneminin son yıllarında küçük bir dükkân sahibi olan Cevdet Bey’in ve oğullarının Türkiye modernleşirken ülkedeki dönüşümden nasıl etkilendiklerinin hikâyesini okuyoruz. Ailenin her bir ferdinin bireysel hikâyeleri ile çok katmanlı ve geniş bir yapıya dönüşen roman, Orhan Pamuk’un usta yazar kalemi ile tadına doyulmaz bir edebiyat şöleni sunuyor okuruna.

1990’lar

Puslu Kıtalar Atlası
İhsan Oktay Anar

Puslu Kıtalar Atlası, etkisi yayınlandığı zamandan bu yana artan bir roman. 1980’lerden başlayarak gözlemlenen toplumsal ve kültürel değişmeye koşut olarak yeni arayışları daha önce olmadığı kapsamda yazın dünyasının gündemine getirdi. İhsan Oktay Anar’ın tarihsel fantastik romanı, bu türe, aynı zamanda Osmanlı’ya ve Osmanlıcaya duyulan ilginin de temel köşetaşlarından biri oldu. Puslu Kıtalar Atlası dilin, düşgücünün, tarihin sınırlarını zorlayarak, denebilir ki yazınsal bağlamda başlı başına bir niş olup çıktı. Bugün yalnız kendi çevresinde değil, yazarının, döneminin ve türünün çevresinde de geniş toplulukları bir araya getirebiliyor.

2000’ler

Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi
Ayfer Tunç

Ayfer Tunç’un zengin karakterlerle dolu bu kitabı, hayatları birbiriyle öyle ya da böyle kesişen birçok insanın hikayesini anlatıyor. Birbirine eklemlenen küçük öykü kesitleri ve bir resmi geçit gibi okurun önünden akıp giden sayısız karakterle Ayfer Tunç bir topluma, bir ülkeye, bir tarihe de bakıyor. Kendine özgü tarzıyla belleklerde yer eden bu romanın merkezindeki yer küçük bir akıl hastanesi olsa da, birçok okurun da belirttiği gibi, kitap adeta zaman ve mekan tanımıyor. Ayfer Tunç, Bir Deliler Evinin Yalan Yanlış Anlatılan Kısa Tarihi’nde yurdumuz insanına, onların aşklarına, umutlarına ve kederlerine dair etkileyici bir okuma deneyimi sunuyor.

2010’lar

Şairin Romanı
Murathan Mungan

Şairin Romanı, Murathan Mungan külliyatının ve 2010’ların en özel eserlerinden biri. Bir başyapıt. Fantastik bir kurgu, masal içinde masal. Türkiye’nin en iyi şairlerinden birinin kaleminden şairler ve şiirlerle dolu bir yolculuk. Murathan Mungan’ın fantastik ögelerle kurguladığı romandaki mekan, hikâyeler, karakterler, hepsinin yaşadığımız coğrafyada ve dünyada karşılığı var. Romanın Anakara’sının Anadolu olduğunu sayfalar ilerledikçe anlıyoruz ve yine anlıyoruz ki bir muhteşem bir Anadolu destanının konuğu oluyoruz. Romanın kahramanlarından bilge şair Bendag’ı dinlemeye doyamıyoruz. Tabiatın öğrencisi olmayanın iyi bir şair olamayacağını, şair kalamayacağını söyleyen 600 sayfalık roman hiç bitmesin istiyoruz.

Blog at WordPress.com.