Söyleşi: Ekin Kadir Selçuk

Söyleşi: Özge İpek Esen

İçinde bulunduğumuz siyasi ortam ve 14 Mayıs 2023 seçimleri, Türkiye’nin kültür yaşamının geleceği üzerinde de belirleyici olacak. ‘Kültür yaşamımızla siyasetin nasıl bir ilişkisi var, siyasi gelişmeler sanat, yazın ve kültür dünyamızı nasıl etkileyebilir’ gibi soruların yanıtını aramak için, yazın ve kültür dünyamızın önde gelen adlarına aynı 4 soruyu soruyoruz.

Mücadeleciler: Mücadele Birliği (1964-1980) adlı çalışması 2018’de, Gençlik Güzel Şey adlı öykü kitabı 2022’de ve son olarak Fehmi Işıklar’la hazırladığı söyleşi kitabı Metris’ten Meclise: Sendikacı, Siyasetçi de Nisan 2023’te yayınlanan siyaset bilimci, öğretim görevlisi Ekin Kadir Selçuk’la bugünün politik ortamı ve kültür dünyamız üzerine konuştuk.

Bugünün iktidarının geçtiğimiz 20 yıl boyunca uyguladığı kültür politikası sizce bizi nereye getirdi?

Tabii ki bugünkü siyasi yönetimini Nazilere benzetmeyi ya da bugünkü siyasi yapıyı “faşizm” olarak kavramsallaştırmayı uygun bulmuyorum. Çünkü bir siyaset bilimci olarak benim bu tür kavramları kullanırken dikkatli olmam gerek. Lakin kültür ve otoriterlik ilişkisini düşündüğümde ister istemez bunun en uç örneği olarak Nazilere yakın bir oyun yazarı olan Hanns Johst’un bir sözü geliyor aklıma. Johst bir oyununda karakterini şöyle konuşturur: “Kültür lafını duyduğumda tabancamın emniyetini açarım.” Johst’un karakteri bu oyunda Fransızların kültürel hegemonya kurarak Alman toplumunu nasıl yıkmaya çalıştığını anlatma derdindedir.

Bu çerçeveden bakıldığında, kültür aslında basit bir propaganda aracı olarak görülmektedir. Düşman, propagandası olan kültürle seni yıkmaya çalışırken sen de kendi kültürünü yani propagandanı yaratıp düşmanın hamlesine karşılık vermelisindir.

Bu ifadeler tabii uç örnekler. Ama son tahlilde bugünkü iktidarın, kültürü aslen bir propaganda unsuru olarak gördüğünü ve bu noktada onu son derece araçsal bir biçimde yorumladığını söylemek gerekiyor. Dolayısıyla böyle bir ortamda kültürün parlamasını, yeşermesini düşünmek pek kolay görünmüyor. Türkiye’nin güçlü bir kültürel birikimi var. Ama onun ciddi yara aldığını kabul etmek gerekir. Bunun tek sebebi elbette iktidar ve uygulamaları diyemeyiz elbette ama en temel etkenlerin başında geldiğini de söylemeden edemeyiz kanımca.

Bulunduğumuz politik ortamın ve yaklaşan seçimin Türkiye’nin kültür yaşamı bakımından nasıl bir anlam ifade ettiğini düşünüyorsunuz?

Ben seçimin sadece kültür yaşamı için değil hemen her konuda Türkiye için çok ama çok hayati olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin tarihinin en önemli seçimlerine girdiğini düşünüyorum. Kalbimi ve ruhumu korumak için kendimce bir hakikat olarak değerlendirdiğim bu durumu unutmaya çalışsam da ne yazık ki bu mümkün olmuyor. Elimde imkân olsa, gücüm olsa bu hakikati kapı kapı dolaşıp anlatmak isterim.

Bugünün siyasi iktidarının kültürel hegemonya mücadelesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yukarıda iktidarın kültüre nasıl baktığını anlatmaya çalıştım. Kültüre böyle baktığınızda ortaya değerli, nitelikli bir şey çıkarmanız pek mümkün değildir. Türkiye’de önemli İslamcı şairler, yazarlar, entelektüeller vardı. Bilhassa 90’larda İslamcı entelektüeller kamusal tartışmaya ciddi katkı sundular, bu tartışmaları derinleştirdiler. Fakat bugün böyle bir durum göremiyoruz.

Türkiye’de iktidar hegemonyasını kurarken (ne yazık ki) ciddi bir aydın desteğine de sahipti. Aydınların hegemonya tesisindeki rolü malum. İktidarın son yıllarda otoriter yöntemlere abanmasının önemli bir sebebi hegemonya tesis edemez hale gelmesiydi. Aydın desteği de bu süreçte hızla eridi. Bugün artık Türkiye’de hem aydın kimliğine sahip olup hem mevcut iktidarın yanında durmak mümkün değil. Herkes farkında bunun. Dolayısıyla kültürel hegemonya tesis etmeleri mümkün değil. Ha, seçimleri kazanabilirler ve bu durumda “kültür” hayatını domine edebilir elbette. Ama malum, hegemonya rıza tesisidir, iktidar cenahınınsa kültürel dominasyon için elinde sopadan başka bir alet yok. Ekonomik, siyasi, hukuki baskı kurarak üstünlüğü ele geçirebilirler. Ama buna hegemonya tesisi denemez tabii.   

Seçimlerden sonra Türkiye’nin kültür yaşamında beklediğiniz değişiklikler nelerdir?

Ben Türkiye’de seçimleri muhalefet kazanırsa her şeyin güllük gülistan olacağını elbette düşünmüyorum. Kültürel açıdan da. Muhalefet saflarında fırsat kollayan, iktidarı ele geçirirsek biraz da biz nemalanırız diye bekleyen bir yazar-çizer grubu olduğunu da biliyoruz. Yazın sahil beldelerinde düzenlenen kitap fuarlarında baş köşede ağırlanan ve kitapları belli bir kesim tarafından çok satın alınan (okunan demiyorum) kimseleri kastediyorum açıkçası. Her şey gibi kültürel iklimin de anormalleşmesi, kültürün araçsallaşması niteliksiz ürünler sunan bu insanları öne çıkardı. İktidar cenahının belli başlı yazarları nasıl iktidar belediyelerinde başköşede ağırlanıyorsa bu kişiler de muhalif belediyelerde benzer bir muameleyle karşılaşıyorlar.

Muhalefet kazanırsa benim en büyük beklentim biraz sakinleşmek ve normalleşmek olacak önce. Siyaseten kurumsallığın yerine oturduğu, keyfi kararların değil yasal prosedürlerin işlediği bir düzene geçme umudu taşıyorum. Bunun yaratacağı rahatlama nitelikli kültürel ürünlerin önünü açabilir. Ama elbette bu bir ihtimal sadece.

Birincisi Türkiye’de seçimleri muhalefet kazanırsa ülke ne oranda normalleşir bilemiyorum. Bu aşırı gergin, kutuplaşmış hava biraz dağılır mı göreceğiz. İkincisi Türkiye’de kültürün araçsallaşması, dolayısıyla değerinin aşınması sadece iktidara bağlı değil demiştim. Dolayısıyla iktidar değişince nitelikli kültürel ürünlere doğrudan rağbet artacak da diyemiyorum elbette. Ama en azından bu umudu taşıyorum, bunun bir ihtimal de olsa gerçekleşeceğini düşünüyorum. Kastettiğim ölümü görüp sıtmaya razı olmak değil elbet ama en azından muhalefetin kazanacağı bir seçim biraz olsun geleceğe umutla bakmamızı sağlayacaktır. Umutların beraberinde derin düş kırıklıkları getirebileceğini bilsem de umut etmekten korkmamak gerektiğine inanıyorum.

Çok teşekkür ederiz.

Blog at WordPress.com.