İlkin Şilan
Yüzücüler, bir önceki romanı Tavan Arasındaki Buda ile isminden çokça söz ettiren Julie Otsuka’nın Türkçeye çevrilen son romanı. Yer altında bir havuzun müdavimi olmuş bir grup yüzücünün hikayesi ile başlayan bu roman, ilerleyen bölümlerde bu yüzücülerden biri olan Alice’e odaklanarak devam ediyor. Okur kısa sürede havuz ile Alice’in zihni arasındaki paralellikleri fark ediyor. Otsuka gerçekten de çok güçlü bir metafor yaratmayı başarmış. Sadece hikayenin yapısı değil aynı zamanda dili de oldukça ilginç. Roman boyunca birden çok anlatıcı ile karşılaşıyoruz ve hepsi de bu sürece tamamen kendi bakış açısından yaklaşıyor. Bu kısa ama güçlü romanın üzerinde konuşmaya değer çok yönü var.
Kitaba, bahsettiğim gibi, aslında bir havuz ve bu havuzun müdavimlerinin hikayesiyle başlıyoruz. Anlatıcımız ise bu müdavimlerden biri, ismini vermek istemeyen bir yüzücü. Havuzun tüm yüzücüler için önemini, onlar için neredeyse kutsal olan bu havuzu ve havuzun içindeki farklı dinamikleri anlatıcımızdan dinliyoruz. Birçok kulvardan ve yüzücü türünden bahsediyor anlatıcı. Hızlı veya yavaş yüzen, attığı turları sayan veya saymayan, balıklama, köpek stili gibi birçok stilde yüzen bu insanlar arasında sözlü olmayan kurallar ile oluşturulmuş inanılmaz bir ahenk var. Ancak bu düzen havuzda beliren bir çatlak ile aniden bozuluyor. Birçok uzman bu çatlak hakkında yorum yapıyor. Birçok yüzücü ise komplo teorilerinden inkara, korkudan heyecana birçok hissini birbiri ile paylaşıyor. Bu çatlak bazen beliriyor bazen kayboluyor derken bir gün çatlakların sayısı hızla artmaya başlıyor. Tüm yüzücüler ise hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını hissetse bile umutla günlük yüzme rutinlerine devam etmeye çalışıyor.
Alice, bu yüzücülerden biri. Anlatıcının gözünden bakıldığında Alice herkesin dikkat ettiği, kendi haline bıraktığı, saygıyla yaklaştığı bir karakter. Pik hastalığı denilen, beynin ön temporal loblarını etkileyen, yavaş gelişen bir demans sebebiyle yavaş yavaş hatıralarını kaybediyor. Bazen havuzun kurallarını hatırlayamıyor, diğer yüzücülerle ilgili detayları unutuyor. Anlatıcı; birçok kez Alice’in diğer yüzücüler tarafından kollandığından ve hoş görüldüğünden bahsetse de, okura alttan alta Alice’in hastalığı sebebiyle zorlandığı, ancak zorlandığını dahi fark etmediği detayları hissettiriyor. Okur havuzun kapanması ile bu anlatıcıya veda ediyor.
Daha sonra Alice’in kızı yeni anlatıcı olarak ortaya çıkıyor. Kitabın bir bölümü tamamen Alice’in hatırladığı ve hatırlamadığı şeyler üzerinden bir insanın, yani Alice’in hayat hikayesine ayrılmış. Burada Alice hakkında birçok şey öğreniyoruz. Alice’in eski aşklarını, kaybettiği çocuğunu, ona çok bağlı eşini, annesi ile ilişkisini, sevinçlerini, hüzünlerini ve korkularını… Alice’in bunlardan bazılarını hatırladığını, bazılarını hatırlamadığını bazılarını da ancak zaman zaman hatırlayabildiğini öğreniyoruz. Bu bölüm benim için gerçekten çok hüzünlüydü ve okumakta en çok zorlandığım bölümdü diyebilirim. Bir insanın kocaman bir hayat yaşamasını, bu hayata binlerce güzel, çirkin, acı his sığdırmasını ve bunları hala yaşarken kaybetmesini düşünmek, onu seven insanların gözünden okumak gerçekten kolay değil. Ancak yazarın büyüleyici dili kitabı bırakmanıza izin vermiyor, içiniz buruk bir şekilde okumaya devam ediyorsunuz.
Sonraki bölümde Alice’in ailesi tarafından bir merkeze yatırıldığını anlıyoruz. Kitabın en ilginç bölümlerinden biri, Alice’in yatırıldığı merkezin çalışanlarının dilinden anlatılan bu bölüm. Bu bölüm, hem dili hem de tonuyla tüm kitaptan ayrışıyor. Alice’in adeta bir “ürüne” dönüşmesini izliyoruz, bu merkezlerde kişinin anılarını kaybetmesiyle paralel olarak kişiliğini, mahremiyetini, sevdiklerini ve sevmediklerini, ailesini, düzenini kaybedişi gerçeğiyle de yüzleşmek zorunda kalıyor okur. Bu anlatıcı sempatik bir anlatıcı değil, olmaya da çalışmıyor. Acı gerçeklerle, bu sektörün ticari yönüyle yüzleştiriyor okuru.
Eskiden Alice’in annesinin de böyle bir merkeze yattığını ve Alice’in her gün onu ziyaret ettiğini anılarından öğrenmiş olan okur, bu bölümde Alice’in yalnızlığı ile de yüzleşmek zorunda kalıyor. Böylece jenerasyonlar arasındaki paralellikler ve farklar da okura sezdiriliyor. Alice’in annesine karşı yaklaşımını ve kendi kızının Alice’e karşı yaklaşımını görüyoruz.
Alice’in annesini ziyaretleriyle, kızının Alice’i ziyaretleri ve her iki ilişkinin dinamikleri de oldukça farklı. Alice’in annesi farklı bir dünyanın insanı, bizlerin daha geleneksel bulacağı değerlere sahip. Kızı ise yeni dünyanın insanı. Okurun yaşı, kitabın bu noktasındaki okur deneyimini tamamen değiştirecektir. Ben kızı ile daha denk düşen hislere sahip oldum. Kızının suçluluğunu hissettim, onunla empati yaptım, ona kızdım ama onu anladım. Bu kitabı anneme hediye etseydim eminim ki o da Alice’in deneyimiyle kendini özdeşleştirecekti. Bu da Otsuka’nın bu kitapta başardığı en önemli şeylerden biri diye düşünüyorum.
Kitabın son bölümü ise geride kalanlara odaklanıyor gibi hissettim. Burada kızının ve eşinin deneyimlerine daha yakından bakma fırsatı buluyoruz. Hastanedeyken Alice’e ne kadar üzülüp ailesine (belki de haksız olarak) ne kadar kızdıysak bu bölümde de onlarla bir o kadar empati kuruyor, üzülüyor ve onları anlıyoruz. Eşinin evdeki büyük boşluktan bahsedişi benim içimi çok acıttı, şu zamana kadar hep biriyle birlikte yaşlanmanın romantize edilmiş yanlarına odaklandığımı fark ettim. Belli bir yaşa gelip onlarca yılımı birlikte geçirdiğim, sevdiğim kişiyi ölmeden, o hala hayattayken kaybetme, onu bir sağlık merkezine bırakmak zorunda kalma, ziyaretlerimde beni hatırlayıp hatırlamayacağına emin olamama düşüncesi “birlikte yaşlanma” deneyimi içerisinde insanın asla aklına gelmiyor. Bu nedenle okurken Alice’e ne kadar üzüldüysem onu çok seven eşine de bir o kadar üzüldüm.
Bu kitap gerçekten de son dönemde okuduğum en ilginç eserlerden biriydi. Kitapta odaklanıp üzerine konuşulabilecek pek çok şey var, tüm okurlara birbirinden farklı deneyimler sunabilecek çok yönlü bir kitap, ancak ben kendimi işte bu konularda konuşmak isterken buldum. Kitabı bitirir bitirmez de çok sevdiğim, nöropsikoloji alanında uzmanlaşmış bir arkadaşıma hediye ettim. Kesinlikle bu kitabı onunla tartışmak istiyorum. Kitabın tüm okurlarının; uzmanlığı, yaşı, cinsiyeti ne olursa olsun kitaba farklı bir açıdan bakacağına ve benim aklıma hiç gelmemiş yorumlarda bulunacağına eminim. Bu da kitabın en etkileyici özelliği.
Okumalı mısınız?
Eğer bu ara hüzünlü bir şeylere hazır olmadığınızı hissediyorsanız okumayı erteleyebilirsiniz ancak bir noktada kesinlikle okumalısınız!