Can Güçlü
Kenan Hulusi Koray’ın Bir Garip Adam’ı (Vacilando Kitap, 2021) okuduğum, Cumhuriyet dönemi yazını kapsamına giren en sıradışı kitap olabilir.
Türk yazınının çağdaş anlamda oluşup serpildiği yıllar olarak düşünebileceğimiz bu dönemin çok sıkı bir okuru olduğumu, dönemin yazarlarını ve yapıtlarını avucumun içi gibi bildiğimi öne süremem. Buna karşın kendi yazınsal zevkim içinde döneme ve dönemin yapıtlarına yönelik kendimce bir yaklaşım geliştirdim. Dolayısıyla dönemin yapıtlarından ne beklenebileceğiyle ilgili iyi-kötü bir düşünce taşıyorum. Koray, Vacilando’nun Bir Garip Adam adıyla derlediği öykülerinde tek başına tekniğiyle, tek başına kurgusuyla ve olay örgüsüyle, tek başına biçemiyle değil, ama bunların tümünün kesişimine bakıldığı zaman, dönemin yapıtlarından beklediğim şeylerin önemli ölçüde dışında kalan bir şey yapıyor.
Koray’ın tarzının benlik bir tarz olduğunu, burada da incelediğimiz Son Öpüş’ü (Can, 2021) okuduğumda anlamıştım. Gerçi Son Öpüş’ün yazım tekniği ve biçemi bakımından daha gelişmiş, daha iyi örülmüş, daha sanatsal ve etkileyici olduğunu belirtmeliyim. Buna karşın Son Öpüş’te gördüğümüz duruluk, doğrudanlık, öyküleme yalınlığı Bir Garip Adam’daki öykülerin tümünde de karşımıza çıkıyor. Koray’ın dili öyle duru ki, öyküler başlıca bu dil duruluğu dolayısıyla oldukça çağdaş bir yüze bürünmüş.
Koray’ın dilindeki yalınlığı tekdüzelikle ya da bir tür lezzetsizlikle karıştırmamak gerek. Aksine, anlatımında ve kurgusunda dönemin pek çok yazarında arayıp bulamadığımız bir hareketlilik, bir canlılık ve akıcılık var. Diyebiliriz ki bu teknik, yazarla kurgu arasındaki uzaklığı önemli ölçüde azaltmış, Koray’ın büyük bir rahatlıkla ve doğallıkla yazdığı izlenimini oluşturmuş. Elbette Koray’ın çalışma süreçlerine yabancı olduğum için gerçekten bu ölçüde rahat mı yazıyordu, yoksa seçtiği yöntem ve öykülerin harmanından bu sonuç mu çıkıyor, bilmek güç.
Öykülerde öncelikli önemi taşıyanın olay örgüsü olduğunu, kullanılan dilin ve anlatımın önemli ölçüde destekleyici bir konumda bulunduğunu öne sürebilirim. Koray’ın yapıt vermeyi seçtiği tür zaten buna uygun, çünkü yazdığı öyküler temelde gerilim öyküleri. Son Öpüş’ü de uzun bir gerilim öyküsü olarak okumak olanaklıydı ve ben böyle yapmıştım, Bir Garip Adam’da bu kez apaçık korku öğeleriyle de karşılaşıyoruz.
Bazı öykülerde doğadışı etmenlere göndermeler, belli belirsiz fantastik öğeler var. Öykülerin bütününde bir tür huzursuzluk duygusu bulabiliyoruz, ancak bu duygu, okuru tırmalayan bir tür bunaltıcılığa kaçmadan yerleştirilmiş. Koray, gizem öğelerinden de yararlanıyor. Bazı öykülerde tüm doğaüstü göndermelere karşın olay örgüsünden rasyonel açıklamalar çıkarsamak olanaklı, ancak bazıları düpedüz fantastik öyküler.
Koray’ı döneminden ve benzerlerinden ayıran bir önemli etmen, gerilim türünü yalnızca içinden birtakım öğeler çekilecek ancak pek de içine girilmeyecek bir tür olarak kullanmaması, türün içine yerleşmekten çekinmemesi. Hüseyin Rahmi’nin Gulyabani’de yaptığı, örneğin, korku türünden yararlanmaktı, ama Gulyabani bir korku romanı değildi. Koray gerilim öğelerinden yararlanarak okura ders vermeye çalışmıyor, bir biçimde bu öğeleri kullanıp eninde sonunda dönemin alışıldık yazınsal örüntülerine geri dönmeye uğraşmıyor. Baştan aşağı gerilim öyküleri yazıyor, bu türde yapıt veriyor. Yazım tekniğindeki doğrudanlık, türle ilişkisinde de gözleniyor.
Gerek ağaçlarca öldürülmekten korkan bir adamın öyküsünde, gerek gizemli ve ölümcül bir handa mahsur kalan kişilerin öyküsünde, gerek cinayet işlemiş bir adamın itiraflarında, Koray gerilim türü içinde neler yapılabileceğini biliyor ve bunları işleyerek yazınsal değeri yüksek yapıtlar ortaya koyuyor. Görüp gözlemleyebildiğim kadarıyla, okurda yaratmayı amaçladığı şey bir çarpılmışlık duygusu, bir ürperti, bir merak. Dönemin pek çok yazarı bunun kendi başına yazınsal bir değer taşıdığını düşünmediği ya da düşünür gibi yapıt vermediği için, Koray’ın gerilim türüne böylesine sahip çıkması özel olarak ilgiye değer. Üstelik kullandığı gerilim ve korku öğeleri, onyıllardır türün en gelişmiş örneklerinde de kullanılan öğeler. Bu öyküleri yaklaşık seksen-doksan yıl önce yazıldığını bilmeden okusanız, belki biraz ilkel bulursunuz ama, günümüzün korku yazınına da pekala yakıştırırsınız, ben yakıştırırdım.
Eleştirilecek bir nokta, Koray’ın öyküleri kapatmaktaki tutukluğu olabilir. Kapanış tümceleri ve sonuçlar sıklıkla aceleye geliyor, bazen vuruculuğundan yitiriyor. Öykülerin de konuları bakımından çağdaş gerilim okuru için pek bir gerilim öğesi taşımadığını, edinilecek yazınsal zevk dışında korkutucu pek bir yanının bulunmadığını not düşmekte yarar var, herhalde dönemi bilen okur için bu çok şaşırtıcı da olmayacaktır.
Bir de Vacilando Kitap’ın yaptığı çok değerli işe değinmek gerekiyor. Kapağından sayfa tasarımına, derlemeye ve düzeltiye dek tertemiz bir iş ortaya konmuş. Koray’ın öykülerini kitaplaştırmak kendi başına değerli bir proje ve bu proje de çok özenli bir çalışmayla okurla buluşturulmuş. Buna sevinmemek elde değil.
Koray hem gerilim ve korku türüyle kurduğu dolaysız ilişkiyle, hem duru ve çarpıcı anlatımıyla, hem biçemindeki dikkat çekici akıcılıkla Cumhuriyet dönemi yazını içinde özgün ve önemli bir yer tutuyor. Okuduğum her kitabıyla birlikte, kısa süren ama üretken geçen yaşamı boyunca başka neler yapıp ettiğini, ürettiğini daha çok merak ediyorum. Öyle sanıyorum ki Kenan Hulusi Koray’ın adını bu sitede son kez görmüyorsunuz.
Okumalı mısınız?
Eğer gerçekten korkmayı ve gerilmeyi bekliyorsanız, hayır. Ama bir Cumhuriyet dönemi yazarının korku ve gerilim türünde ürettiği öyküleri okumakta gerek yazınsal, gerek tarihsel bir zevk bulacaksanız Bir Garip Adam’ı kesinlikle gözden kaçırmamalısınız.