İlkin Şilan
Evelyn Hardcastle’in 7 Ölümü (yabancı baskılarda 7½ ölümü olarak da geçiyor) hem sosyal medyada çok konuşulmasıyla hem de ilginç konusuyla beni cezbetmişti. Göz alıcı Hardcastle evinde verilmiş olan partide işlenen bir cinayeti çözmeye çalışan ana karakterimiz, tekrar tekrar yaşadığı cinayet gününde, kendini her uyandığında başka bir konuğun vücudunda buluyor. Bu döngü 7 kez tekrar ediyor, yani kişi toplamda aynı günü 7 kez yaşıyor. Eğer katili bulamazsa 7 gün sonra en baştan her şeyi unutmuş şekilde katili aramaya devam ediyor. Girdiği vücudun sınırlarında, güvenip güvenemeyeceğine emin olamadığı bir yoldaşla katili bulup bu döngüden kurtulması çok zor ancak bir şeyler baş kahramanımıza devam etmesi gerektiğini söylüyor.
Kitabın sonunu ne tahmin edebildim ne de sonu bu kadar etkileyici ilerleyen bir akışta beni tatmin etti diyebilirim. Ancak beklentimi yükselten, kitabın kendi başarısı olduğu için şikayet de edemeyeceğim.
Kitapta beni en çok etkileyen şey, belki yazarın okura geçirmek istediği mesajlardan ilk beşte dahi yer almıyor olabilir ama ben kitap bittikten sonra bile bunun üzerine günlerce düşündüm. Günler ilerledikçe ve baş kahramanımız bu düzene alıştıkça fark ediyor ki aynı günü yaşaması sebebiyle aslında evde 7 farklı vücutta kendisi bulunuyor. Her biri kendisi olan (dünkü kendisi veya yarın vücudunda uyanacağı kendisi) diğer karakterlere baktığında onların bazen ne yaptığını anlayamıyor, onlara kızıyor, onlar adına utanıyor. Sonra o insanların vücudunda uyandığında ve yaşadıkları şeyleri yaşadığında neden o kararları verdiklerini anlıyor. Geçmişteki ve gelecekteki kendimizin belli koşullar altında yapması gerekeni ve belki de elinden gelenin en iyisini yaptığını, o zamanki kendimizin de bizimle aynı şey için (en basitinden hayatta kalmak ve mutlu olmak için) çalıştığını insana hatırlatan çok ince bir mesaj olduğunu düşünüyorum.
Onun dışında kitabın sonunda insanın değişimine, zaman içinde deneyimlerle başka birine dönüşmeye ve eskiden olunan kişileri affetmeye dair bir mesaj var. Pek katıldığımı söyleyemeyeceğim. İnsanlar tabi ki değişir ve eskiden oldukları kişiden uzaklaşırlar. Ancak bize yaptıkları, yaşattıkları bizimle kalır. Tabi ki affetmek bizim tercihimiz olacaktır ancak kişi değişti, bir kefaret ödedi diye her şeyi affetmemiz gerektiğine inanmıyorum, kitabın sonunda ortaya çıkan büyüklükte bir olayı baş kahramanımızın yaptığı gibi affetmem mümkün değil. Kitap belki buna dair de bir mesaj vermeye uğraşmıyordu ancak ben belirtmeden geçemedim tabi ki.
Kitabı, okuyacak kişiler için tadını kaçırmadan yorumlaması çok zor çünkü bu kitap serpiştirilmiş mini keşiflerle sizi parmak ucunda tutan bir tarzda ilerliyor. Ben böyle kitapları çok seviyorum. Her şeyi sona saklamayıp okura akış içinde minik “climax” deneyimleri sunan kitaplar bana kalırsa hem daha hızlı hem daha keyifli okunuyor. Bu keşiflerin bazılarını tahmin edebiliyorsunuz ancak bazıları gerçekten de sizi gafil avlıyor.
Okumalı mısınız?
Bence kesinlikle okumalısınız. Kitap sosyal medyada gördüğümüz övgüleri gerçekten de hakkıyla kazanmış. Bir pazar günü elinizden bırakamadığınız için başladığı gibi biten bir kitaba dönüşebileceğini düşünüyorum.