Söyleşi: Özge İpek Esen
Bilgi Yayınevi’nden çıkan kitabı Ne İçindeyiz Ne Dışında: Mülakatlarla Yakın Tarihimiz ile Türkiye’de hâlâ yeterince yaygınlaşmamış olan sözlü tarih alanına özgün bir katkı sunan Ahmet Gülen’le kitabına, Türkiye’de tarihçilik mesleğine ve söyleşi gibi yazınsal bir türün tarih araştırmalarına kattığı değere ilişkin konuştuk.
Bize kendinizden ve kitabınızdan söz eder misiniz?
1971 yılında İstanbul’da doğdum. 1995’te Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünü bitirdim. Farklı basın kurumlarında görev yaptıktan sonra da baştan beri ilgi alanım olan tarihe yöneldim. Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi alanında yüksek lisans ve doktora eğitimimden sonra Dokuz Eylül Üniversitesi’nde görev aldım. Ne İçindeyiz Ne Dışında: Mülakatlarla Yakın Tarihimiz adlı yeni kitabım 2012-2016 arasında doktora çalışmam sırasında ele aldığım döneme tanıklık eden kişilerle yaptığım sözlü tarih çalışmalarından oluşuyor.
Mülakat yaptığınız isimleri belirlerken dikkat ettiğiniz unsurlar nelerdi?
Ana çıkış noktası o dönemi yaşamış ve olaylara tanıklık etmiş kişilere ulaşmaktı. Doktora tezim Nihat Erim üzerinedir. Erim’in ailesinin de desteğiyle onu yakından tanımış isimlere ulaştım. Tabii İnönü üzerine de çalışmalarım var, Erim ve İnönü çok uzun süre yakın mesai arkadaşlığı yaptıklarından dolayı ağırlıklı olarak onları tanıyan isimlerle görüşmeye gayret ettim.
Sorularınızın odak noktası daha çok İsmet İnönü ve Nihat Erim, siz siyasi tarih içerisinde İnönü’nün ve Erim’in nasıl figürler olduğunu düşünüyorsunuz?
İsmet Paşa’yı zaten fazla anlatmaya gerek yok. Türkiye’nin yakın tarihini biçimlendiren isimlerin başında gelir. Bir kere dünya tarihinde “Millî Şef” gibi muktedir bir makamda otururken, muhalefet liderliğine geçen başka bir örnek bulamazsınız. İstiklal Harbi, Lozan gibi tarihi dönemeçlerdeki hizmetlerini saymıyorum bile. Nihat Erim de Türkiye’nin demokrasi tarihinin sembol bir ismidir. 1945-1950 arası dönemde zaman zaman otoriter fikirleri savunmuş olsa da aslında ağırlıkla demokratikleşme fikrini müdafaa eden bir siyasidir. Her kesimin büyük takdirini kazanan 1950 seçim kanununun mimarı Nihat Erim’dir mesela. Ama aynı zamanda 12 Mart zamanında otoriter bir rejimin başbakanlığını üstlenmesi bir talihsizliktir Erim adına. O zamanın koşullarında Türkiye’de Atatürkçü reformların yapılabileceğini düşünmüş ama gelişmelerin seyri hadiseleri başka yerlere sürükleyince Erim çok yıpranmış ve bir bakıma geçmişteki siyasi birikimini de heba etmiştir.
Mülakat türünün yakın tarihin yazılmasında alışılageldik yöntemlere göre birtakım avantajları olduğuna inanıyor musunuz?
Bence en önemli avantaj basında yahut belgelerde bulma imkânı olmayan bazı verilere tanıklar aracılığıyla ulaşma şansı sunmasıdır. Mesela ben önceden beri Nihat Erim’in 12 Mart döneminde neden başbakan seçildiği bilgisine ulaşamamıştım. Yaptığım görüşmelerde bunu pek çok kişiye sordum ve bir cevaba ulaştım. Deniz Gezmiş’in büyük kardeşiyle de görüştük o zaman. Mesela her zaman merak ettiğim bir başka konu da onun siyasî eylemlerine karşı Gezmiş ailesinin düşüncesi neydi? Bilirsiniz genelde aileler evlatlarının siyasetle meşgul olmasını pek istemez. Bu bilgiye de Bora Bey’le yaptığımız mülakatta ulaşma şansı buldum. Kitapta yer alan bu ve benzeri bilgilerin gelecekte tarih yazımında yeni yönelimler sağlamasını umuyorum.
Mülakat yaptığınız farklı isimlerin Türkiye’nin yakın tarihine yaklaşımlarında özel olarak dikkatinizi çeken farklılıklar neler oldu? Gözlemlediğiniz farklılıklar tarih yazımımız için nasıl bir anlam taşıyor sizce?
Ben o dönemde Hüsamettin Cindoruk ve Ferruh Bozbeyli gibi iki eski TBMM Başkanı dışında Hasan Korkmazcan gibi parlamenterler, Altan Öymen, Hıfzı Topuz gibi duayen gazeteci ve yazarlarla, Nermin Abadan Unat gibi asırlık bir çınarla görüştüm. Hepsi de alanında önemli mevkilere ulaşmış ve tarihimizde iz bırakmış isimlerdi. Diyebilirim ki, bana 1923-1980 arasını içeren Cumhuriyet tarihine dair çok önemli değerlendirmeler sundular. Mesela İsmet Paşa’nın Millî Şef dönemindeki otoriterliğinden tutun da demokratlığına kadar çok önemli anekdotlar sundular. Elbette zamanın şartlarını da değerlendirerek. Çünkü tarih biliminde zamanın şartlarını değerlendirmemek, ki Türkiye’de sıklıkla yapılan bir hatadır, sizi yanlış yorumlara sürükler. Tarihi bir kişilikten her zaman aynı şartları ve tutumları sergilemeleri de doğal olarak beklenemez. Atatürk’te bunu görebilirsiniz. Olgulara ve şartlara göre hareket etmesini bilen bir liderdir Mustafa Kemal. Hem buna benzer çalışmaların ve hem de belgelere dayanan eserlerin tarih yazımında önemi yadsınamaz. Ama şunu hemen ifade edeyim ki sözlü tarih çalışmaları, dönemi yaşayan kişinin görüşlerini yansıtır ve dolayısıyla sübjektiftir. Ben bu kitabı hazırlarken, bana anlatılan bir olayı dipnotlarla destekledim ve böylece okurun zihninde hadiselerin berraklaşmasını sağlamayı amaçladım. Çünkü tarih yazımında objektif kalmak vazgeçilmez bir kriterdir.
Mülakat yaptığınız kişilerin ele aldığı konular ve döneme ilişkin tartışmalar, bugünün siyasi ve toplumsal yaşamının tartışmalarıyla nasıl koşutluklar taşıyor?
Bizim genel olarak güncel sorunlarımız geçmişte yaşananlarla paralellik taşır. Hatta bunu Osmanlı dönemine kadar götürebiliriz. Zaten tarihle ilgili çalışmaların bir amacı da eski yıllarda yaşanan benzer sorunlar karşısında neler yapılmış, hangi imkânlar değerlendirilmiş ve neler yapılamamış, bunu ortaya koymak ve günümüzde olabilecek benzer olgularda geçmişin tecrübelerinden yararlanmak. Bunun için de tarih çalışmaları önemli bir yer tutar.
Yaptığınız çalışmaya dayanarak, bugünkü Türkiye’nin yakın tarihle ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İlber Hoca’nın da dediği gibi “yakın tarihi bir kavga vesilesi saymamak lazım.” Yani ondan ders almak ve benzer hatalara düşmemek önemli. Bir de hakikaten tarihe ilgiliysek bunu sosyal medyadan veyahut etrafın söylediklerinden değil, belgelere dayalı olarak hazırlanan ilmi kitaplardan, hatıratlardan öğrenmek şarttır. Bu olmazsa olmaz bir koşuldur.
Çalışmada ondan fazla isimle yakın dönemi konuşma fırsatınız oldu, bu tarihsel kişilikleri tanımayı da beraberinde getiriyor. Buna göre, biyografi türünde okunmasını önerdiğiniz kitaplar var mı?
Atatürk hakkında çok kitap var. Mesela Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya kitabını önerebilirim. İlgi alanına göre bu konuda farklı öneriler olabilir. İnönü için Şerafettin Turan’ın kitabını, ki merhum hocamız Atatürk’ü de yazmıştır, bizde çok tartışılan ama hakkında pek çok uydurma da olan II. Abdülhamid için François Georgeon’un kitabını tavsiye edebilirim mesela. Size söz ettiğim doktora çalışması Türk Siyasal Hayatında Nihat Erim kitap olarak basıldı. Yakın tarihimizin bu pek bilinmeyen siyasetçisini öğrenmek isteyenlere de bu naçizane çalışmamı önerebilirim.
Çok teşekkür ederiz.