
Huzur – Ahmet Hamdi Tanpınar
Kitapların zamanı vardır benim için. Geç bir okuma oldu belki ama iyi ki böyle oldu. Huzur’u daha erken zamanlarda okusaydım belki bu kadar büyülenmezdim. Huzur ile bildiğimi sandığım pek çok şeyi yeniden tanıdım. Küstüğüm ve uzaklaştığım pek çok şeyle barıştım, yakınlaştım. Tanpınar’ın penceresinden Türkiye’ye, İstanbul’a, dünyaya, insana, musikiye, aşka, dostluğa ve yaşama bakmak büyülü bir dünyada bunları yeniden keşfetmek demek. Tadı hep damağımda kalacak.

Kopuk – Sine Ergün
Yıl biterken Sine Ergün’ün bir romanını okumak harika oldu. Öyküleri ile beni kadim okurları arasına almıştı. Romanı öyküleri kadar vurucu. Son derece özgün bir dil. Yalın ve basit cümlelerle bu kadar sarsıcı, yoğun ve derin bir metin ancak bu kadar iyi yazılabilir. Sine Ergün, kendi okur kitlesini yarattı. Üstelik sessiz sedasız, görünür olmadan bunu başardı. Sine Ergün, iyi edebiyatın başka hiçbir şeye ihtiyacı olmadan okura ulaşabileceğini kanıtlıyor bize.

Bana Kuşlar Söyledi – Yekta Kopan
Yekta Kopan, çocukların penceresinden dünya nasıl görünüyor, öyküleri ile yetişkinlere bunu göstermeye çalışmış. Göstermeye çalışmış diyorum çünkü çok zor bir işe girişmiş; yetişkinlere bunu anlatmak, öykülerle onlara nasıl korkunç bir dünya kurduklarına dair ayna tutmak hiç de kolay değil. Yekta Kopan, kullandığı dil, anlatım biçimi ve teknikleri, kurgusu ile bunu kusursuz biçimde gerçekleştirmiş bence. Bunu yaparken çocukların dünyasına bu kadar hakim olması, onların dilini bu kadar iyi aktarabilmesi, doğayı ve hayvanları anlatım ve kurgusunun ayrılmaz bir parçası olarak kullanması ise hayranlık uyandırıcı.